Herkesin hikayesi bambaska. Tahmin edebilecegin gibi degil. Senin hayallerin,tahminlerin bile senin yasadiklarin,gorduklerin kadar. Bir baskasini nasil yargilayabilirsin ki o zaman?
Hangi hakla? Dahasi, hangi eminlikle?
Hikaye sayisi kadar hayatta kalma yontemi var. O da oyle ayakta durabiliyor iste, senin dogru bulmadigin, sen denesen dusecegin gibi belki. Ama o oyle ayakta durabiliyor, beceremiyor senin yolundan gitmesini. Senin onunkini yapamadigin gibi, kendi hikayenle..
Hayatta kalislar farkli yollarlaysa, oradan uzaklasmak kafi. Yargilamak insani agirlastiriyor, bazen cirkinlestiriyor cunku.
Guzel kalalim..
Herkes yolunu kendi ciziyor, kendi hikayesine ve istedigi sonlara dogru. Sen kendi hikayenle ilgilen..
Tutarsızlık Uyarısı
"Kısa" yazılar yazmak istediğimi söylemiş miydim?
5 Mart 2013 Salı
12 Şubat 2013 Salı
Sevgili günlük
Ne zamandır yazamadıgım gibi, yine yazamadan, sadece bir selam çakıp kendimi hatırlatıp kaçacağım hemen.
Çok şey biriktiriyorum yazacak ama. Beyin bu, ne yazık ki çalışıyor habire, görmeyeyim desen de yaşadığın sürece gözlüyorsun, düşünmesen hissediyorsun, kulaklarını kapasan kokusunu alıyorsun; illa ki biriktiriyorsun işte.
İşte böyle bir şey ey sevgili blog!
Ben sözü 2 sene önceme bırakır, kaçarım:
"İnsan sıkılıp bırakıveriyor en sonunda.
Hiç umutlanmamak için hiç düşünmeyeyim en iyisi diyor.
İçtenlik, her an kullanılabilecek bir zaaf..
Anlayışlı olmak “cok iyisin sen, ben seni hakketmiyorum”larla bitti,
Dosta duyulan güven, eglenilen bi gece sonrası onu sevdiğinle sarmaşdolaş görmelerle.
İşine sevgin, bi anda kapı önüne konmalarla.
Güzel bi ilişki isteği aldatmalarla bitti; adına özgürlük dendi; “ciddi ilişki istemiyorum abi ben”lerle devam etti.
Zeka dediğin; insanları ne kadar stratejik oynayabiliyor kendi egoları için; bununla ölçülüyor mesela.
Pat.
Beklentisiz, donuk, bişiler yapıp duran ama naptıgını bilmeyen insanlar sürüsü.
Katılaşmak lazım, umursamamak lazım, kafayı devamlı dagıtmak lazım, sakın içine dönme sakın ! yalnız kalma! Yoksa hatırlarsın. Kaç! Yoksa üzülürsün. Düşünme! Saflaşma! Kendin için yaşa! Yumuşama! Aman hatırlama, aman! Kaç! "
Çok şey biriktiriyorum yazacak ama. Beyin bu, ne yazık ki çalışıyor habire, görmeyeyim desen de yaşadığın sürece gözlüyorsun, düşünmesen hissediyorsun, kulaklarını kapasan kokusunu alıyorsun; illa ki biriktiriyorsun işte.
Bi gün günlüklerimi kitap falan mı yapsam diyorum; çok acayipler. Her telden. İnsanca işte. Sırf bu yazma alışkanlıgı yüzünden bile karakterim değişmiş olabilir benim, taaa o zamanlardan, taaa ilkokullardan ortaokullardan. Ne yazık ki fazla farkında oluyorum hep, daha fenası, seviyorum bir de bunu. İyi-kötü, farkında olmayı, gerçek olmayı.
Öyle gerçek davranamıyorsun çünkü her zaman. Kendine bile. Anca yazınca çıkıyor bazen.
"Self observation is self correction" demiş kitap.
Nitekim; taaaa 2 sene önce yazdıgım yazıyla karsılaştım şimdi göz atarken.
Şimdi bişey yazsam yine bunlar üzerine yazabilirdim sanırım.
Negatif gibi gözüken objektif bişey yazmışım aslında. Gördüğüm-hatta oldugum- genel hali yazarak.. Eleştiriden çok bir durum yazısı yani bu. geçerliliğini bir dönem kaybediyor, sonra yine geri geliyor; öyle sürüp gidiyor.Farkedince bir silkiniyorsun en azından, "güzel"e dogru.
Ben mesela, biliyorum ki bi kaç zamana "hayatta mucizeler işte böyle mümkün, süper bişey yaşamak" yazısı yazıcam. Sonra yine bu "yoruldum" yazıları cıkacak ortaya. Hiç bişey kalıcı degil.
Hiç umutlanmamak için hiç düşünmeyeyim en iyisi diyor.
Bize ögretilenler başkaydı, güzel çocuklar yetiştirilmeye çalışılıyordu ne de olsa.
Sonra, büyüdük ve kirlenmişti artık dünya.
Ögretilenlerle görülenler başkalaştı yani sonra, bu yüzden işte, durgunlaşıyoruz arada.
İyilikle dogrulukla kazanılanlar, kaybedilenlere
dönüştü mesela.
Sömürebilecekken bir şeyleri, dogruluk ile yapınca enayilik
olmaya başladı,İçtenlik, her an kullanılabilecek bir zaaf..
Anlayışlı olmak “cok iyisin sen, ben seni hakketmiyorum”larla bitti,
Dosta duyulan güven, eglenilen bi gece sonrası onu sevdiğinle sarmaşdolaş görmelerle.
İşine sevgin, bi anda kapı önüne konmalarla.
Güzel bi ilişki isteği aldatmalarla bitti; adına özgürlük dendi; “ciddi ilişki istemiyorum abi ben”lerle devam etti.
Özellerimi en çok sevdiğimle yaşayayımlar “aaa sen onu mu bekliyosun salak mısın”larla bitti;
Kötülüğe karşılık vermemek “ezik misin” bakışlarıyla.Zeka dediğin; insanları ne kadar stratejik oynayabiliyor kendi egoları için; bununla ölçülüyor mesela.
Her şeyin bitişine o kadar alışığız ki biz. Hiçbir bitiş koymasın artık diye, hiç başlamıyoruz. Buldugumuz çözüm üzülmemek
adına ; hissizleşmek.
Yorgunluğumuzu hissetmemek için, daha da
hızlanmak yaptığımız.
"Modern çağ"dayız bu güvensiz, hırslı, hızlı, dışı şatafatlı
içi bomboş hallerimizle.
Bir şeyi sevince, belli etmemek, her an herseye temkinli
yaklaşmak gerekiyor; güvenmemek gerekiyor. Bi darbe alabilme ihtimali,
her zaman var; aman aklında bulunsun, açma içini, sakın çok sevme e mi?
Dönem kötü, kolla g.tü durumu.
Umursama, kim umursuyor ki? Hah bir tek seninle mi
iyileşecek sanki dünya? Sen kıçını kurtarmaya bak, ne takcan ya karşındakini,
bak şu geçenki seni taktı mı ki? S.ktr et sen de, değmez yaa amaaan, gel dışarı
eğlenmeye gidiyoruz hadi, şerefe! Pat.
Beklentisiz, donuk, bişiler yapıp duran ama naptıgını bilmeyen insanlar sürüsü.
Hepimiz kocaman çelişkilerle doluyuz. Çünkü o ilk oldugun halin, asıl kendin, hani
senin unutmaya- artık onla mutlu olunmayacağını düşünüp bırakmaya
çalıştığın halin; gün geliyor hesap soruyor sana.
Oldugun ve olmaya zorladıgın halin, çatışıyor.
Bu sebepten, “Yoruldum” diyoruz birbirimize, bi rakı
sofrasında biraz kendimizi salık verebildiğimizde.
Bizler başka büyüdük; başka yaşıyoruz.
Neydik, ne oluyoruz; kendimizi zayıf hissetmemek için önceki
halimizi hafızadan silmeye çalışarak. Katılaşmak lazım, umursamamak lazım, kafayı devamlı dagıtmak lazım, sakın içine dönme sakın ! yalnız kalma! Yoksa hatırlarsın. Kaç! Yoksa üzülürsün. Düşünme! Saflaşma! Kendin için yaşa! Yumuşama! Aman hatırlama, aman! Kaç! "
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)