Tutarsızlık Uyarısı

"Kısa" yazılar yazmak istediğimi söylemiş miydim?


30 Ocak 2011 Pazar

Beni Kategorize Etme

Fotoğraflar ezberleri bozmuyor mu?
Makyaj ya da aksesuarlara bakmıyor her farklılık. Moda sunumlarında her uçuk konsepte hazır halde beklerken, farklılığın ummadığın yerden gelmesi çok takdire şayan.

Klasik ölçülerde güzel-yakışıklı mankenler yerine kendi halinde takılan, podyumda avare salınan modeller daha cool bir konsept olmuş.
Yohji Yamamoto arada yapıyor bunu.
Fotograflar son Paris Fashion Week'ten.








İdeal ?

İçinde bulunulan şartların "ideal"leri oluyor ya hep, istek nesneleri değişiyor ortama göre vs..
Şartlanmışlıkları aşamıyor sonra çoğu insan hani, çoğunluğun beğenileri ve beklentileri o yönde ise diğer yöne gitmek aklına gelmiyor falan... Ki çoğunluğun beğenisi demek de basit bir şey değil aslında, bilinçaltına işliyor farketmeden.
Kendi isteklerini algılamak için kendinin sağlam gözlemcisi olmak gerek.

Ondandır ki türk dizileri karakterlerini, ordaki güya tutkulu ilişkileri örnek alan tonla çocukceğiz oluyor ortalıkta. Beğenilen, arzu edilen, "cazip kız modeli" olmak için, kafayı onlar "gibi" seksi, onlar "gibi" çekici olmakla bozmuş ; ortamdaki ağırlığını anca nazlanarak ona buna trip atarak kazanacağı çıkarımını yapmış olanlar, yetişkinlerin dünyasına da kompleksli, entrika manyağı, tatavacı, somurtuk kadın tipi olarak hoşgeliyor. Hem kendine hem çevresine zarar...
Adam olacak cocuklar için de ilginç centilmenlik kalıpları çiziliyor, gerçek ve dogalından uzak. Çocuk anca pahalı hediyeler alarak kızı etkileyebileceğini falan sanıyor o süreçte.
Bu süreçten hiç çıkamayanlar çok.
Şu olmalı bu olmalı gibi şeyler yüzünden ilişkiler de "zorunluluklar topluluğu" olarak algılanıyor zaten sonra. Al sana ne hissedildiğinden önce neler yapılması nasıl olması "gerektiğine" kafa yorulan, kurallara göre oynanan bir sürü hissiz beraberlik.

Giderek sayısı çoğalan mutsuz ama alanında "ideal" hisseden insanlar topluluğu. İdeal koca, ideal kadın, ideal evlat... Nasıl hissettikleri ne oldukları degil nasıl göründükleri önemli bazıları için.

Allah kurtarsın diyorum.

18 Ocak 2011 Salı

Retro

Şimdi "nostalji" diye tanımladığımız bir dönemin kendine has güzellikleri, o dönemin sıkıntılarını da kapsar bir yandan. Artık gülüp geçtiğimiz ayrıntılardır sadece o zorluklar.

İletişimimizi çevirmeli telefonlar, cızırtılı radyolar, telgraflar , 2 günde bir ulaşılabilen gazeteler ile sağlarkenki "biz" ile bilgisayar ekranını açtığımız anda 50 online insan arasına karışıp, yalnızlığı hiç hissedemeyen, hatta yanıbaşımızdaki insandan çok ekran karşısındaki insana odaklanan, güncelliğin doruklarında olan "biz" arasında uçurumlar var kuşkusuz...

Bu kadar her yerde olabilmek hayatın her alanında güzel mi, zararları yararları tartışılabilir. Getirdikleri kadar götürdükleri de çok, o kesin.

Tamam çok moderniz, acayip sosyaliz, müthiş günceliz ... Ama retro'nun kalbimizdeki yeri her zaman ayrı. Siyah beyaz filmleri, eski plakları, hippileri, hatta yeşilçamı, tozlanmış kitapları , eski ahşap evleri... seviyoruz :)

Aşağıdaki görselleri ucukmavi blog'da buldum geçen. süperler değil mi?
back to the future mood. :)









13 Ocak 2011 Perşembe

Disiplin


"An'ların değeri bilinsin!" , "Yaşasın spontane hayat, yaşasın içten gelenler!" diye bağırıp duruyorum ama; bunları halen desteklemekle birlikte, arada bunlara karşı gelebilmenin de insana kendini güçlü hissettirdiğinin büyük bir gerçek olduğunu da söylemeliyim.
Olay sadece kendini bilip kendini kontrol edebilmekte. Kontrol etmen gerekmeyen zamanları bile farkedebilmekte örneğin. Kendini şımartmak ile disiplinini bozmamak arasındaki dengeyi bulabilmekte.
Ufak şeylerden bahsediyorum aslında. Çok gündelik şeylerden. "Hayır diyebilmek" dediğimiz mevzu.

Çok uyursun da sonra "uf tüm günüm gitmiş" dersin ya mesela, ya da dayanamayıp çok yersin de tüm gün şiş ve miskin hissederek dolaşırsın dışarda, ya da kitap okumayı planladığın gecenin hepsini facebookta harcadığını farkedersin bazen.. İşte bunlardan bahsediyorum en çok. Önemsemediğin ama zamanla üzerine kocaman ağırlık bindirenlerden. Ufak, ama hayat tarzı mıdır, kalitesi midir nedir, onları etkileyen şeylerden.

Hadi çok çılgın bir teklif vardır önünde yapılacak, tamam zıpla git; ya da tüm hafta çok yorulmuşsundur, sırf tavana bakarak geçir o geceni, tamam.
Ama sabah uyandığındaki mayışık saniyelerinde bir önceki gün kendin için bir şeyler yaptığını, verimli yaşadığını hatırladığında o kadar için rahatlıyor ki... Zincirleme gidiyor bu iş, ne kadar uygulayabilmişsen o gün planlarını, o kadar zinde başlıyorsun ertesi güne de.

O yüzden, " Yaşasın disiplin yaşasın planlı yaşam yaşasın irade! " de diyorum.

Katı kurallar değil, sıkıcı düzen değil; ne istediğini neye ihtiyaç duyduğunu neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu farkedebilmek söylediğim.

Kendini dinleyebilmek, istediklerini unutmamak, farkında olmadan sürüklenip gittiğin akıştan arada ayrılabilmek. Bu yani sadece...
Mutluluk huzur neşe kaynağı yahu!

12 Ocak 2011 Çarşamba

nice to meet u but...

Guy Bourdin

Guy Bourdin :
1950'lerden sonra moda fotoğrafçılığına çağ atlatmış Fransız.

Dişi ayrıntılar oldukça şık, estetik ve çekici değil mi?

Fotoğraflarını ve filmlerini araştırırsanız, çoğu Tom Ford çekiminin ilhamı gibi sanki...

11 Ocak 2011 Salı

Sail away


"Twenty years from now you will be more disappointed by the things that you didn’t do than by the ones you did do. So throw off the bowlines. Sail away from the safe harbor. Catch the trade winds in your sails. Explore. Dream. Discover. "

Marc Twain