Tutarsızlık Uyarısı

"Kısa" yazılar yazmak istediğimi söylemiş miydim?


23 Eylül 2011 Cuma

ana fikir

Hayat bazen kolay akar. Üstelik dudakların hafiften gülümser gözlerin ise ışıltılı bakar, - ki o gülümseyen ışıltı hem sana hem onu gören kişiye ferahlık verir, daha güzel olur dünya -  uçuvericek gibi hafif ve rahat hissedersin. ve bunun aslında ne kadar kolay oldugunu her farkettiğinde daha da ışıldar her şey.

Tek şartı vardır zannımca bunun; "içinde yük olmamalıdır". Bu kadar basittir.  Bişey saklamaya, bişeyi yalanlamaya, oldugundan farklı göstermeye çalıştıgın hiç birşey olmamalıdır işte. "vicdan" rahat olmalıdır. Olay sadece bundan ibarettir.

İçinde seni rahatsız eden hiç bir sen yoktur o zaman. En güçlüsü en zayıfı, en güzeli en çirkini.. Hepsini ayrı ayrı tanıyıp hepsini ayrı ayrı kabullenip bir bir hepsini tanıştırabilirsin "dışarı"ya.  En azından kaçmazsın.

Yüklerinden ne kadar arınırsan o kadar ışıldarsın. Bundandır ki nerde, kimle en "hafif" isen oraya uçuvermek istersin hemen, rüzgarlar oraya üfler seni, oraya konup dinlenirsin.

İnsan barışık olunca, hayat çok kolaydır. Geri kalan tüm dış etkenler teferruattır. 
Heer bir şeyden çıkardığım ana fikir budur..

18 Eylül 2011 Pazar

Peace & Love

Ne zamandır yazmak istediklerimi yazmış Tolga Akyıldız 46Magazine'de . Kendi düşündüklerimi kendim yazsam kendimi bu kadar iyi ifade edemeyebilirdim sanırım.

" Aşk kavgadır.Buna inandırdılar bizi.Hani sürekli didişmezsen,birbirinizi yemezsen;24 saat kendini tedirgin hissetmezsen onun adı aşk değildir.Aşk iktidar mücadelesidir.Köle ile efendinin;kimin efendi kimin köle olduğunun belirlenmesi için yapılan savaştır.Karşındaki zatın kendine göre olan güvenini elinden alıp onu bağımlı kılmak; kendini yetersiz hissetmesine ön ayak olmak ‘aşkmış’ gibidir.


Taraflarda hastalıklı bir hal…Böyle gözler kör olmuş…Bir yakıp yıkma,bir kırıp dökme hali…Sonra sevişmeyle biterse daha da aşk gibi…Öyle mi?

Birbirimizi kandırmayalım.Aşk,sıradan hayatının bir bombasıyla darmaduman olmasıdır.Hayatında özenle kurduğun ya da kuramadığın o düzenin yerini erkeğin ya da kadının almasıdır.Tüm önceliklerinin tek kişiyle endekslenmesi, ne zaman ne olucağını tahmin edememe halidir.Onu kaybetmekten deli gibi korkmaktır.Korkunca zaman zaman saldırgan,zaman zaman süt dökmüş kedi,zaman zaman pornocu,zaman zaman romantik çocuk olmak;zaman zaman da korkudan kendini bırakamamaktır aşk.Tedirgin olmayıp da napıcaksın?
Elindekini kaybetmemek için savaşmayıp,akabinde saçmalayıp nereye varacaksın?Aşkta tünelin ucu gözükmez.İçinde bir ışık vardır;yanar;yandıkça seni yakar.Öyle midir?


Aşkta eşit bir ilişki kurmak mümkün olabilir mi?Birlikte öylece durmak.İki kişi olmak mümkün müdür?Daha bebeklik yıllarından taşıdığın onca kompleksinden sıyrılmak;annenin babanın sırtına yüklediği doğruların yanlışların hamaliyesinden kurtulmak,eski sevgililerin yüreğe attığı çizikleri unutmak…Kendinden vazgeçmemek mümkün müdür?
Bile isteye tutsak olan birinin,huzur bulması;kendisiyle;efendisi ya da kölesiyle eşit ilişki kurması,’tek’ olması…Bunlar olabilir mi?

Aşk aslında barıştır. Bütün debelenmelerin, arayışların, kavgaların, tedirginliklerin, pornoların, güvensizliklerin, kararsızların, saldırganlıkların, romantik komedilerin, gözü dışarda olmaların , kendini matah bişey sanmaların, ruhunu azımsamaların, boşluğu doldurmak için kuru gürültü yapmaların,acılı suskunlukların, maçolukların , aşüfteliklerin, efendiliklerin ,köleliklerin sonudur aşk.  Aşk barışmaktır.


Bu dünyadaki varlığınla barışmaktır aşk.Yaşamak için bir sebep bulmaktır.O nedenle bir duygusal bir barıştır. Bir ateşkestir. Deniz misin liman mısın karar vermektir. Denizsen limanda durulmak, limansan o denize kollarını açmaktır.

Bir balık tutup sonra denize atmaktır. Bir çocuğu güldürmek, birini ölümden döndürmektir. Niye sevdiğini düşünmeye fırsat bulamadan habire sevmektir.

İçinde huzuru bulmak için kendinden kaçmana gerek yoktur. Barışmak için savaşmaya gerek yoktur. Bulman gereken eş, ikinci kişi değil parçan olacaktır. Eş deyince el ele yürüyen bir çift gelmesin aklınıza. Eştir çünkü aşk sizi birbirinize benzetir. Kendisiyle savaşır mı insan?

Peace&Love bir araya gelir mi; bu da son soru. Aşk Woodstock degildir.  Aşk, Woodstock'ta tam da gece yarısı sahneye çıkan Blood Sweat&Tears'ın "I love you baby more than you ever know"udur. 
Savaşma seviştir, ama aslında kendinle barıştır.  "
Tolga Akyıldız

17 Eylül 2011 Cumartesi

Yalnızlık Senfonisi

Yalnızlık isteğinde samimiyet degil, kaçış görüyorum sadece. Yalnızlık istiyorum diyen insanın, kendim dahil, bir tür kendini uyuşturup şartlara uyum saglamaya çabasını görüyorum, eldeki şartlarla nasıl daha iyi yaşanır'ı arayışını, eldeki şartların ise eskiden umdugu gibi asla o kadar da iyi olmayacağına inanışını. 
İnancını yitirmenin acısını, "artık acımasın" isteğini. Yeniden umutlanmaktan, inanmaktan kaçısını. "Güçsüz kalmak" korkusunu. Zayıf hallerini hatırlamanın paniğini.
Anlaşılmamak, anlaşamamak, paylaşamamanın ertesinde kendini yalnız hissedişinin senin üzerine yapıştırdığı zırhın altındaki korumasız tenini görmek,hele ki göstermek seni o kadar ürkütüyor ki, tenine yapıştırmışın artık zırhını, unutmak isteye isteye unutmuşun artık onun sonradan eklediğin yapay bişey oldugunu, kendi parçan sanıyorsun onu.
Degil oysa ki.
Aylarca o zırh ile konusursun, sonra o kadar ay yıl sonrası bir gün hatırlarsın varlığını, hatırlatır kendini. Ufacık bir ses, sahne, koku ile, sesin titrer.
Yüzlerce kişi karşısında o zırh ile durursun, sonra biri gelir içini görür senin, aslında zırhının ne kadar agır geldiğini, sen bunu farkettiğinde çıplak hisseder o insandan da kaçarsın; pat, hatırlanmaması gereken yeni bişey.

O kadar da kaçmayacaksın yani sen, kaçmamalısın, kendinden.  Zayıflıktan korkmamak lazım belki de en başında. 
Hem kalabalıklar içinde olup kendi yalnızlığımızı unutmak istiyoruz, hem de kalıcı var olabilecek insanlardan kaçıp yalnızlığımızı korumak. Kimi kandırıyoruz allah aşkına?

Engin Geçtan'ın tümm neslim insanlarına söyledikleri aşağıda; haklı, çok haklı.
"Kendimizi pazarlamak için, birilerinin azıcık bizimle ilgilenmesi için gösterdiğimiz bunca çaba, oluşturduğumuz bunca internet sitesi, bloglar, facebooklar, twitterlar... Uyanır uyanmaz düğmesine bastığımız bilgisayarlar, oyun konsolları, kahve makineleri.. Bunlar yalnızlığımıza çare olabilir mi?
Yoksa dizlerimizi titreten asıl soruyu sormaktan mı çekiniyoruz; " Biz yalnız olmak istediğimiz konusunda samimi miyiz? "