Tutarsızlık Uyarısı
"Kısa" yazılar yazmak istediğimi söylemiş miydim?
30 Ocak 2012 Pazartesi
To Let Myself Go
To let myself go To let myself flow Is the only way of being
Bu gecenin şarkısı da bu oldu, odamda.
Kaçıncıya çalıyor bilmiyorum.
*Manikten çok depresif taraftan halliceyim bu sefer, renkler azcık soluk, evet.
29 Ocak 2012 Pazar
The Story
All of these lines across my face
Tell you the story of who I am
So many stories of where I've been
And how I got to where I am
Tell you the story of who I am
So many stories of where I've been
And how I got to where I am
Uzuuun uzun zamandır çok sevdiğim, her dönem ayrı özel gelen şarkıdır kendisi.
En mutlu mesut gözüken insanın bile cok kocaman hikayeleri var biliyor musun sevgili blog?
Ne kadar geçiştirilmeye çalışılıyorsa, bir o kadar derin aslında.. Ne kadar kısa kesiliyorsa bir o kadar uzun.
Sanıyor musun ki kendiliğinden bu kadar kapalı oldu bu insanlar? Alakası yok. Hikayeler yaşıyor herkes.
*Eklemeden geçemiyciim;hikayelerin iyisi vaar, kötüsü var. Örneğin, "i was maadee foor youuu" diye direk muhatabına bagırabildiğin zamanlar en masal gibileri oluyor, dadından yenmiyor.
28 Ocak 2012 Cumartesi
Aç-kapa.
Bir kitapta şunun gibi bir şeyler yazıyordu öğretilenler-ögrenilenler ve beynin bunlar üzerine şartlanmışlıkları üzerine :
"Dış dünyaya, zihnimizin içeriğindeki düşünceler ve izlenimler olmadan bakabilseydik yaşadıklarımız bambaşka olurdu. Küçük çocuk pencereden, ağaca konmuş bir kuşun sesini dinlerken annesi kuşu gösterip "Bak, bu bir serçe," dediği anda kuş sesiyle yaşanmakta olan birliktelik bilgiye dönüştürülür, kurulmuş olan yalın bağ sona erdirilerek."
Beyni her gün sıfırlasak, "öncekiler"den kaynaklanan sözüm ona ögrendiklerimizi, daha dogrusu önyargılarımızı, korkularımızı, "artık bi daha hay-yat-ta şunu şunu yapmam"larımızı kaldırsak hayat daha mı kolay olur acaba, yoksa yasadıklarımızdan ders cıkarmamış mı oluruz?
İnsanın kırılmışlıklarıyla, güvenini-hevesini yitirmişlikleriyle, kızmışlıklarıyla yaşaması cok daha zor gibi geliyor bana, ama düşünerek karar veremiyorsun galiba bir şeylere karşı nasıl olman gerektiğine ; "oluveriyorsun" sadece.
"Dış dünyaya, zihnimizin içeriğindeki düşünceler ve izlenimler olmadan bakabilseydik yaşadıklarımız bambaşka olurdu. Küçük çocuk pencereden, ağaca konmuş bir kuşun sesini dinlerken annesi kuşu gösterip "Bak, bu bir serçe," dediği anda kuş sesiyle yaşanmakta olan birliktelik bilgiye dönüştürülür, kurulmuş olan yalın bağ sona erdirilerek."
Beyni her gün sıfırlasak, "öncekiler"den kaynaklanan sözüm ona ögrendiklerimizi, daha dogrusu önyargılarımızı, korkularımızı, "artık bi daha hay-yat-ta şunu şunu yapmam"larımızı kaldırsak hayat daha mı kolay olur acaba, yoksa yasadıklarımızdan ders cıkarmamış mı oluruz?
İnsanın kırılmışlıklarıyla, güvenini-hevesini yitirmişlikleriyle, kızmışlıklarıyla yaşaması cok daha zor gibi geliyor bana, ama düşünerek karar veremiyorsun galiba bir şeylere karşı nasıl olman gerektiğine ; "oluveriyorsun" sadece.
Resetlemek fena degil, ama. farkındasızlık ya da kaçmak degil. Sinirleri alınmışlık degil. Daha başka bir şey o. Neleri resetlediğini de bilip hiç olmamış gibi devam etmek başka bir şey. Bilinçli, isteyerek.
Neler olabilecekken sen, şu an neleri olmadıgını neleri yapmadığını yine sadece sen biliyorken "öylesine"davranmak başka bir şey; gelişiveriyor.
İçinde bir taraf o "bir daha şunu şunu yap(m)ıcam"ları bi unutup da düşünebilmeli aslında. Belki bambaşka oluverir her şey; geçmişle degil de o an ile degerlendirilirse.
Neler olabilecekken sen, şu an neleri olmadıgını neleri yapmadığını yine sadece sen biliyorken "öylesine"davranmak başka bir şey; gelişiveriyor.
İçinde bir taraf o "bir daha şunu şunu yap(m)ıcam"ları bi unutup da düşünebilmeli aslında. Belki bambaşka oluverir her şey; geçmişle degil de o an ile degerlendirilirse.
O sesin bir serçeden geldiğini bilmeden sadece kulagımıza gelen şeyin hoşumuza gittiğini farkedip dinlemeye ihtiyacımız var aslında, "nasıl olsa biliyorum ne oldugunu"diyip kesip atmak yerine.
25 Ocak 2012 Çarşamba
Love me two times
Hep diyorum; mutlu olmak için formül çok basit diye : sev-sevil-seviş . Buna indirgenebilir gayet.
Saf bi mutluluktan bahsediyorsak fani dünyanın işlerini bırakıp; ahanda budur olay.
Love me two timeeesss diyor ya Jim abi ; one for tomorrow one for just today diye ; yarına kim öleee kim kaalaaa diyesim geliyor. Güzelliklerin hakkı o an verilsin tabi, degeri biline biline. Hayat ba-sit. Destekçisiyim, destekçilerini görmek isterim.
7 Ocak 2012 Cumartesi
Bu bir özel yazıdır.
Ortalama 60-70 yıl ömrümüz olduğu devamlı aklımda benim nedense. Yani kısa zamanımız olduğu. Ve hayatta inanılmaz güzellikte, çeşitte olanaklar, yaşanabilecekler hissedilebilecekler olduğu, sonsuz imkanlar olduğu..
Hayatı "o an olabileceğinin" en istediğiğm gibi olan halini yaşayabiliyor muyum, elimdeki şartları amaçlarımı bilip ona göre en iyi şekilde değerlendirebiliyor muyum, bunu farketmek için arada kendime bakmak istiyorum ben. Bir içeriden, bir dışarıdan.
Nerdeyim, ne yapıyorum, ne kadar "içim rahat", ne kadar coşkum var.. Maslow piramitinin tepesindeki en büyük ihtiyaç "kendini gerçekleştirme" kısmına ulaşmaya çalışıyor olabilirim.
Geçen kutladık ya hani yeni yılımızı, böyle zamanlar bahane oluyor bazen, tv kanallarındaki "geçtiğimiz sene neler oldu" görüntüleri gibi kendi geçmiş senesini değerlendiriyor insan; yani ben öyle yapıyorum bazen, verimli olabiliyor.
Film şeridini şöyle bi geçirince gözümün önünden, azcık istatistiğini çıkarmaya çalışırsam;
Bu sene ;
İki kezcik sahneye cıktım,daha cok şarkı söylemek istiyorum.
Bisürü yazı yazdım,bloga da 60post fena sayılmaz -elimdeki şartlara göre-. İstediğim kadar olmasa da güzel kitaplar okudum, ama 3ünden cok etkilendim, yeni 4-5 yazar keşfettim, takip edicem bundan sonra. bloggerlar da cabası tabi.
Yeni müzik gruplarını ise her gün araştırıyorum belki;müzik ruhun gıdası.
Yeni sporlar denedim, bazılarını sevdim bazıları benlik degil;ögrenmiş oldum.
Araba sürebiliyorum artık! yani, fren-gaz-debriyaj neymiş ögrendim en azından.
Yeni yerler de gördüm bi sürü.-yine eldeki şartlar kadar,elden geldiğince-.
Hele ki kendi alanımda,tekstilmiş modaymış ohoo neler neler gördüm;sevdikçe seviniyorum.
kendimi hem ruhsal hem bedensel daha cok dinleyip daha iyi anlıyorum galba, ne istiyor neler onu zorluyor, konusuyoruz arada karşılıklı.
Ve tabi ki kendini dinlemeler sonucu asıl "nasılım"ın cevabı az daha soyut şeylere dayanıyor.
Evet Ben Ruhi Bey Nasıldım?
Bu 12ay boyunca;
En az 5-10kez aşırı mutlu oldugumu hissedip hayatı çözdüğümü falan düşündüm.
Hayatımdan gelip geçiyorken yakaladığm yeni en az 3-4 insan oldu, birbirimize tutunduk gidiyoruz halen, daha da güvende hissediyorum sayelerinde şimdi. Asıl kazanç bu işte.
Bazılarını ise daha önce tanıyordum, ama bu sene iyice yakınıma geldiler, birbirimizi çektik bir şekil, yan yanayız şimdi, tereddütsüz. Gidiverecekmiş gibi degil.
Çok çok içten şükrederek uyuduğum çok oldu, sayısız. İç rahatlığı en büyük gücüm benim, o yoksa ne olursa olsun zayıfım.
Birkaç kez birkaç insan hayatında ne kadar önemli oldugumu anlattı, cok duygulandım.
Birkaç insan bana eskisi gibi güvenemediğini söyledi, düşündüm.
Birkaç kez hazırlıksız yakalandım hayal kırıklıgı denen şeye, biraz gözümden yaş geldi, ciddileştim biraz, içim kırıldı, "normalleştim" o sebeplere karşı, verebileceklerimi çektim geri.
Birkaç kez ise-sanırım iki kez- baya baya ağladım. Çok yalnız hissettim.
Bir kez artık bedenimi-kalp atışlarımı bile kontrol edemediğimi düşündüğüm oldu, sakinleştirici istedim gerekli mercilerden.
En az 3-4 insana ise çok kötü hissettikleri anda iyi geldim, karşılarına çıktığım için şükrettiler.
Bi kaç insan bana çok iyi geldi, iyi ki buradaymışım da bu insan yanımda olabildi dedim.
Bi kaç insan ise hayatlarını değiştirdiğimi söyledi,kendilerine söyleyemediklerini bana anlatabildiklerini. Benim için nasıl büyük bir şey anlatamam. Bir insana bile ufacık bi parıltı katabiliyorsanız, sadece o anlık bile olsa hatta, hayatınızın en büyük kazançlarından-verimliliklerinden bence.
Bazı bi kaçının istedikleri-bekledikleri ile çok uyuşamadım, burukluk yaratmış olabirim, her zaman herkesi mutlu edemiyorum.
Birkaç kez de çok hayran olabileceğimi düşündüğüm insanların aslında büyütülecek sağlamlığa sahip olmadıklarını gördüm. Işıltım söndü. Hayran olabileceğim insanların varlığını istiyorum ben.
Bu acayip bi döngü. Bazen farketmeden usulcacık değişiyor hayat, bazen sertçe, kıra döke.
Kartopu gibi yuvarlanırken geçtigimiz yerlerden bişeyler alıp biriktirip biriktirip ilerliyoruz heralde. Nesneler gibi birikebilen insanlar, olaylar, duygular..
Yani.. Bu sene o 60-70 senenin (ya da hernekadarsa)bi senesinden daha bişeyler alıp, bişeyleri orada bırakıp; ama istediğim "hafiflikte" ve istediğim "dolulukta" devam ediyorum galba bu hesaplara bakarsam. Artı taraftayım diyebiliriz.
En azından çabalamışım, eldekilerin "en iyi hissedebileceğim hali" için. Ki bu en büyük amaç. Umut yani. Heyecan işte.
Yola devam o zaman.
Çok uzun yazmaya başladım ben yine ayrıca. bunu değiştireyim mesela. tamam tamam.
3 Ocak 2012 Salı
First be a woman.
When you're walking down the street
Show your feminine appeal
Even though you're wearing jeans
It's important to be real
You were born to be yourself
So no matter how you feel
If you want to impress the opposite sex
When he takes you for a ride
Let him open you the door
When he asks you for a dance
Let him lead you to the floor
When he kisses you good night
You just leave him wanting more
You can do all you can
Say I am what I am
But first be a woman...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)