Burada spesifik-özel şeyler yazmayı pek sevmiyorum ama bu sefer niyeyse dayanamıyorum sanırım.
Kokuların çok acayip bir hatırlatıcılığı vardır ya; o kokuyu aldıgında bir anda aklından çoktaaan uçmuş gitmiş sandığın bir şeyi hatırlayıverirsin ; bu bazen bir bitki çayı kokusu olur, bazen parfüm kokusu.. ama hatırlatır.
Bazen sesler de öyle galba. Dün bir dizide çook kısacık , belki 1-2 sn lik bir martı sesi duydum; o an, Beşiktaş'ta uyandım sanki. Hiç aklımda yokken.
Uyanış anları bazen ne kadar mutlu-mutsuz oldugumu ölçtüğüm anlardır benim. Huzurlu muyum, tedirgin mi, gözlerimi açıp ilk 2-3 sn sonrasında bir önceki günü hatırlamaya başladığımda nasıl bir ruh hali kaplıyor içimi vs.. Oldukca belirleyicidir..
Benim odam, Beşiktaş'taki çoğu insanın oldugu gibi, havalandırma boşluğuna bakardı aslında, bir apartmanın son katında. hemen tepemde çatıya en cok da sabaha karsı konup duran kuşlar.. İlk başlarda beni her sabaha karşı uyandıran; yok artık bunlar da kuş sesi olamaz,bagırıyorlar aglıyorlar resmen dedirtcek kadar tuhaf gelen ; sonraları ise duymazsam eksiklik hissettiğim deniz kokusuyla ve beşiktaşın gün ışığıyla, arada da alt katlardaki ev hallerinin sesleriyle, belki mutfak kokularıyla karışık kuş sesleri..
Her evin yogun yaşanmışlıkları vardır tabi ; bizimkisi en güzeli bilmişliği yapmak istemem ama bizimki hakkaten daha bir yaşanmış gibiydi sanki. Gelen gidenlerin bir şeyler karalayabileceği bir defter tutmamış olduğumuz için hep bir pişmanlık kalacak galba içimde.
Kapıdan içeri gireni sarıp sarmalayan, nasılsa, gercekten halen tam adlandıramadığım sıcacık yumuşacık bir enerjisi vardı bizim "mısırlıbahce"nin. Her gündüz her gece hareketi eksik olmayan; salonda elinde gazetelerle kocaman L koltugumuza serilip degilse, mutfakta bi yandan yemek yapıp bi yandan ayakta sohbet eden; yataklarda ev haliyle degilse terasta serilmiş battaniyelerin üzerinde uzanıp mırıl mırıl konusup keyifle uyuyakalan, her gelenin elinde ya tatlılarla ya içkilerle geldiği ; geldikten sonra çıkamadığı, en az biz ev sahipleri kadar sahiplenebildiği ; giderlerken ufak teşekkür notları bıraktığı , yaşayan bir evdi bizimkisi.
Sabah kalkan çayı koyar, pencereleri açar, müziği açar, kendikendine şarkı mırıldanıp kahvaltıyı hazırlamaya başlardı; evdekilerin uyanmasını, odalarından cıkmasını beklerken..
her daim bir dolu dolu ruh hali vardı o mısırlıbahce sokaktaki apartmanın son katının. yaşadığına şükreden, neşeyle, pırıltısıyla, aşkla dolu oldugu kadar, herkesin kendi "zorluklarına" karsı verdiği çabayla gayretle de dolu; dopdolu işte.
Hepimizin hayatının en belirleyici yılları geçti sanırım orda. Evet, cogu insanın üniversite yıllarında oldugu gibi.
İnsanın güzel anılarının olması, o kokuyu , o sesi duydugunda suratında özlemle karışık da olsa bir gülümseme hali yayılması ne güzeldir.. Şanslıyız.
kuşum insanları sansürlemen de pek güzel olmuş, hahahahahah :)
YanıtlaSilahah biliyodum birinden böyle bir yorum geleceğini:)görsellerde hassasım biliyorsun,sosyal paylaşım da bir yere kadar diğğ mi. :)
YanıtlaSil