Tutarsızlık Uyarısı

"Kısa" yazılar yazmak istediğimi söylemiş miydim?


25 Haziran 2010 Cuma

Gelsin hayat bildiği gibi

En iddialı olduğum ve en güvendiğim şey belki bu kendi içimde; en çok şükrettiğim, en büyük şansım...
"Az hata yaparım kötü şeyler yaşamam" asla diyemem, "Az üzülürüm hemencecik atlatırım herbişeyi"
diyebilmek gibi gibi bir insanüstü yeteneğim de yok; tersine dibine kadar yaşamayı seviyorum her seferinde resmen, yoğun yaşamışsam bi güzel de üzülürüm niye bir şey hissetmemişim gibi kendimi kandırayım, kendime ayıp :)
Ama, üzen şeyleri ne pahasına olursa olsun üzdükleri yerde bırakabiliyorum galba.
Egoyu, dişilik hırslarını vs umursamadan. Hatta kendimi geri planda bırakmayı göze alıp.

Asla kin yok, asla nefret, öfke, hırs vs yok öyle şeyler.. Ne herhangi bir insana, ne herhangi bir olaya. Kadere şansa kendine kızmak falan da yok. Dün güzel anıp özel tanımladıklarımıza bugün lanet okumak kendimizle çelişmek olur herhalde en başta.
Hatta ne kadar çok sevebilirsem onları o kadar içim rahat ediyor aslında. Yaşadığın her şeyle barışık olmak yaptığın söylediğin her şeyin arkasında durabilmek o kadar büyük bir iç rahatlığı ki. Azcık sevimsiz olan, ne yazık ki bir daha eskisi kadar sevemiyor olduğunu görmek. İçtenlikle ve "sevebilmek"le yaşayan insanlar olduğumuzdan, içten içe içim rahat etsin diye onları haklı kendimi haksız görmeye ya da herşeyi sıfırlamaya çalışsam da, içim almıyor galba. Çaba versem de temize çıkartamıyorum beni üzen şey her ne ise... Çünkü eminim ki sevgim gitmesin diye sonuna kadar zorlamışımdır zaten, sonuna kadar onun tarafında olmuşumdur zaten; ama buna rağmen içimden kopabildiyse bir şeyler hakkaten eşik değerini aşmış demek ki olaylara kırılmışlığım.

O olayları hayatının orasında bırakabilmek, bir dönem hayat enerjin olan olayları şimdi istesen de önemseyememek, inanamamak, takıntı olmaması adına iç ferahlatıcı, ama bir o kadar "yazık oldu be" duygusuna yaşatıyor. "Hayal kırıklığı" işte... Ne güzel de ışıldıyorduk mutluluktan, ne güzel sevebiliyorduk o anımızı... Şimdi herşey yine sıfır noktasında. Daha öncekiler hiç yokmuş gibi. Duygu tüketici bir şey. Nefretten öfkeden daha acıtıcı bu aslında.

Ve asla pişmanlık yok. Ne yaptığım ne yapmadığım herhangi bir şey için. O kadar içim rahat söylerim ki bunu. İşte en büyük şansım bu herhalde. "Şimdiki aklım olsa daha farklı yapabileceğim" şeyler vardır sadece biraz. Ama o zamanki aklıma da yaptığı her neyse saygı duyarım:) Eminim o an koşullarına göre en kendine göre olanını yapmıştır.

Ne olabilir ki? En fazla ne olabilir ki?? Kendi hayatımla ilgili korkamıyorum nasılsa. Heerbir şey geçiyor işte. En olmaz dediğin şeyler de oluyor, en dayanamam dediğin şeylere de gayet dayanıyorsun. En fazla kendine biraz zarar veriyorsun üzül süzül falan.. Başkasına zarar vermediğin sürece, yanlış yapmadığından kendin emin oldugun sürece, vicdan rahatlıgı mı derler, kendinden ödün vermemek mi, karakterinden emin olmak mı.. İşte onu hissedebildiğin anda her şekilde yola devam ediyorsun, içinde aynı umutları tasıyarak, aynı güzelliklere inanarak. Gerekli derslerini almış oluyorsun sadece. Güvenmek için birazcık daha zamana ihtiyacın oluyor, azcık daha temkinli davranıyorsun. Ama asla kendine inancına zarar gelmiyor kendi doğrularını bilerek, "farkında olarak" yaşadığında.

Basamak basamak işte... Sen o basamakta kalmak için diretmedikçe bir sonraki basamak her zaman oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder