Tutarsızlık Uyarısı

"Kısa" yazılar yazmak istediğimi söylemiş miydim?


30 Temmuz 2010 Cuma

şiişht şşht sakin ol


Şu ara evde çok zaman geçirmemden dolayı, dünya-ülke gündemine oldukça hakimim haliyle -sonunda!-.

Hiç
televizyondadogrudürüstprogramyokyahu ya da haberlernekadarsinirbozucu tatavalarına girmeyeyim. Ama durum fena a dostlar :) Olayları geçtim, insanlar çıldırmış. Bir sinirler bir hırslar bir efendime söyleyeyeyim öfkeler, kinler..

Sertab aklımdan geçenleri yazıyor diye düşünmüşümdür hep(son albümünü günlüğümden almış diyecem neredeyse!) , bir kanıtını daha tüm insanlığa, özellikle de sevgili ülkeme ithaf ediyorum.

http://www.dailymotion.com/video/xaz9s_setab-erener-sakin-ol_music


Off bu ne sinir bu ne öfke
Aman bir telaş bir acele

Herkes birbirini boğacak
Bu gidişle sonumuz ne olacak
Kimi takmış alaturkaya
Kimi batıdan şikayetçi

Ne varki sanki bunda kızacak
Dünya hali bu gelip geçici

Şiişt şiişt sakin ol
Sinirlerine hakim ol

Kimi lahmacundan utanır
Kimi her önüne gelene gıcık
Ya uzak herkes birbirine
Ya ilişkiler vıcık vıcık
Kimi entellere düşman
Kiminden cehalete prim
Bu ne manasız didişme
Kimse kimseye birşey öğretemezmiydi

Şiişt şiişt sakin ol
Sinirlerine hakim ol

Ahhh
Ölümlü dünya ölümlü insan
Ha alim olsan ha zalim olsan
Şiişt şiişt sakin ol
Sinirlerine hakim ol

Herkesin doğrusu en doğru
Herkesin lafı bir hikmet
Sıradan şeylerde konuşalım
İş mi ay birbirimizi yemek
İlle de kusursuz olmalı
Hata yapmaya da hakkımız yok
Üçüncü şahıslar için herkes
Sancılar içinde bu kadarı da çok

Şiişt şiişt sakin ol
Sinirlerine hakim ol

kağıt kalem


İnsan depresif, sıkıntılı yazılar yazdığında bile kendini rahatlamış hissedebilir mi? O mutsuza daha yakın hale girebilip, o hal'i az biraz ifade edebildiğinde, mutlu olabilir mi?

Evet evet evet!

Hep derim, yazının başındaki insan ile sonundaki insan aynı olmuyor diye. "İfade etmek" herhalde konu. Herkesin kendini sakladığı bir yerde açıklığıyla, olabildiğince gerçek bir şeyler ifade edebilmek. Saklanması gereken bir şeyin olmamasının rahatlığı belki? İç rahatlığı dediğimiz şey?

Gerçe insan yazarak da çok iyi saklanabilir değil mi? Konuşarak yaptığı gibi. Başka bir şeymiş gibi yaparak mesela?

23 Temmuz 2010 Cuma

hızlı döngülü manik


sahne 1.

Ne kalabalık, ne tenha denilebilecek bir meyhane. Kıvamında. Beyaz örtülü masaların üzerinde türlü türlü mezeler, durup durup kaldırılan kadehler. Herkes bir şeyler anlatıyor. O'nun masası da neşeli, bir yandan şarkılara eşlik ediyor bir yandan muhabbetlere devam ediyor.

sahne 2.

Masada tek başına. Gözlerini daldığı anlamsız yerden çekip kendine gelince, sağ elindeki mendili farkediyor, ıslak. Hangi ara hatırlamıyor, göz pınarları onun kontrlünden çoktan çıkmış, ağlıyormuş.
Masadakilere bakındığında bir kaç metre ötesindeki pistte dans ederlerken görüyor, ritmini en sevdiği müzikler çalınıyormuş meğer. Herkes onu çağırıyor el kol hareketleriyle.

sahne 3.

Artık masalar bomboş, herkes ortada,eller havalarda beller kıvrılıyor. Bir anda başka başka yörelerin danslarını öğrenmeye çalışırken buluyor kendini O da. Gözlerindeki kızarıklık havadan ortamdan falan herhalde?

sahne 4.

Sabaha karşı meyhane tümden bomboş. Sandalyeler itilip sürtülüp masaların altı üstü temizleniyor. Bir tabağın kenarında nemli, büzülmüş mendiller. Çöpe doğru süpürülüyor.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Şehir -2-




"İki şey" demiştim değil mi?
Sokak etkinlikleri derken, arasında istiklaldeki değişmez kültür sokak sanatçılarından da bahsediyorum, 100 metrede bir birbirinden farklı tarz müziklerde danseden dansçılardan da, meydanda kurulan dev sahnede her gece değişik kökenli müzik gruplarının verdiği konserlerden de...

Ama en çok.. En çok
tramvayda konser işine bayıldım ben! Kırmızısına, ahşabına, tıngırmıngırlığına zaten hayran olduğum nostaljik tramvayın sahne haline getirilip tüm istiklalde ööyle dans ede ede salınması inanılmaz çekici, çok çok etkileyici. hele ki bir meksika dalgası edasıyla tramvayın geçtiği yerlerdeki insanların dans etmeye başlaması öyle güzel bir ruh ki...

Kaç sene öncesinden yurtdışındayken insanların yollarda ellerinde sıcak şaraplarıyla dansederek yürümesi olayına hasta olmuştum, yaşadığım yer böyle olmalı şöyle olmalı hayallerimi süsler halen o kareler; ve istiklalde o mutlu gevşek hali müzikle yakaladık işte son dönemde. evet elimizde sıcak şaraplar da olsa hiç fena olmazdı tabi. :)

İkinci şey'e gelirsek, sokak etkinliği başlığından çıkacak olsa da, hatta paralı hatta pahalı bir etkinlik olmuş olsa da, en azından bundan sonraki benzer etkinliklere yol açması adına, ruhu ve samimiyeti adına :
bi' büyük fest!

Boğaza nazır bir rakı festivali!! rakı ve festival kelimeleri ayrı ayrı çok güzel olan ama yanyana hayal edemeyeceğiniz yemekler gibi. Bir bakıyorsunuz harika bir tat bırakmış birliktelikleri.
Sen kalk boğaz kenarında 1500 mezeli bir masa hazırla, sahnede tam da anason kokusuna yakışır sözler müzikler olsun, herkesin elinde rakılar olsun... Daha ne olsun?!!

İki proje de istanbul'a çok yakıştı, bu şehirde bu hava olmalı, sürmeli..
Fikir babalarını da kutluyorum burdan doğru :)

Şehir -1-


Tamam sakinlik istiyor olabilirim azcık ama bazen öyle şeyler oluyor ki şehirde, gel de coşma!

Heyecandan ve beğeniden hormonlarımı allak bullak eden iki "şey" oldu geçenlerde, istanbul'umun nasıl kalbimde "tek" olduğunun bilmemkaçıncı kanıtı...

İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilmesinin ardından biz - "istanbullular"demeye dilim varmıyor- İstanbul'da yaşayan bir grup kültüreletkinliksever "Ee nasıl değişecek şimdi hayatımız?" diye merak ettik, etkinliklerin süpersanatsal olarak Tarkan, Nil karaibrahimgil gibi sanatçıların konserleriyle başlaması senenin geri kalanının da meydanda ailecek çekirdek çitletip göbek atma sanatsallığında olacağını düşündürttü haliyle.

"Severim azizim böyle entellektüel olayları" diyen benim bile ilgimi çekmeyen operalar tiyatrolar gözüme çarptı arada sonra. Kimbilir ne güzel oyunlar ne güzel konserler kaçırmışımdır tabi ama halktan ayrı bi konseptteydi sanki onlar işte.. Çok duyurulmadı; plan programları gözümüze sokulmadı diye öyle düşünüyorum belki de.

Sonra ne oldu anlamadım, gözümüze sokmaya başladılar, ama öyle böyle degil. ama bize de öylesi lazım sanki. İstanbuldaki çok küçük bi kısım haricinde üniversite gençliği bile koşturuyor,düzensiz bir plan program içinde. sanat seni içine almazsa, sen onun yanına gidemiyorsun her istediğinde ne yazık ki. yaz başından beri öyle bir oldu ki, iş güç koşturmacası içindeyken bile bi dilini bilmediğin sanatçıların neşeli ezgili müzikleri içinden geçip gidiyorsun o sıkıcı işlere. Her semtte ayrı ayrı insanı kıpır kıpır eden etkinlikler olmaya başladı.

Yaşasın
sokak etkinlikleri! ama çekirdek çitletici cinsten değil, "Aaa naapmışlar yaa vaay ne güzel yahu" dedirtecek türden.

Kadın beyniymiş, peh!

Frenklerin bir söylemiymiş;

"Ne düşündüğünü düşünürken beni düşünüyor mu diye düşünürüm, beni düşünmeyeceğini düşüneceğimi düşünerek düşünmekten vazgeçmeyi düşünürüm."

Kesin bir kadın düşünmüştür bunu!

Şu saygın üniversitenin bu değerli uzmanlarınca onlarca deneğe yapılmış yüzlerce çalışmadan bildiğimiz üzere kadın ve erkek beyinleri oldukça farklı çalışıyor zaten. Biri detaycı biri dümdüz, biri genele bakıyor biri tek olaya, biri empatik biri sistematik vs vs. Tamam erkekler tüm gün seks düşünsün, tamam futbola düşkün olsunlar daha az duygusal olsunlar hepsine tamam da, karsı taraf bu kadar karmaşık düşünmek bu kadar kendini detaylarla boğmak zorunda mı soruyorum ey evren ey biyoloji? Erkeklerinki sefa da kadınlarınki cefa mı he?

Sıkıldım ben. Biraz da erkek beyniyle yaşamak istiyorum. Vallaha bak.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Halet-i ruhiye

Gürültüsüz bir insan olasım var şu ara. Çok seslilikten sıkılmış olsam gerek.

İçim ne kadar heyecanlı da olsa bağrış çağrış eğlencelerde değil şimdilerde istediğim, ya da ne kadar kırgın olsam da yüksek sesli tartışmalarda da değil rahatlayışım.. Arkası karanlık koca kahkahalarda, aynada kendinden kaçan bakışlarda, üzerine sonradan güvensizlikle yapıştırılmış idealize duruşlarda ya da "-miş gibi"liklerde değil benim görmek istediklerim..

Bahçeye çıktım bugün. Sokakta bir kaç kedi miyavlaması, bir de çocukların oyun sesleri. Ayagımda terlikler, elimde upuzuun bi bahçe hortumu, o çiçek senin bu sebze benim... Çok deneyimli oldugum söylenemez, bacaklarıma nasıl hemen çıkıverdiğini anlamadığım toprak çamur. Terlikleri de çıkarttım oldu olacak. Toprak kokusu. Çok uzun süredir burnuma gelmeyen.. Arada çekingenlikle yanıma gelen çocuklara 3-5 şebeklik. Mutlu oldular, gördüm.
Bir kaç nane toplayıp eve dönüş. Kapıyı açtığımda duyduğum közlenmiş patlıcan kokusu, sıcak ekmek kokusu, bol zeytinyağlı mezelerin yanına anason kokusu... Yıllardır her gün yanyana olan insanların hafiften durgunluğu, ama nihayetinde bir "samimiyet".
Senelerdir aynı şeyleri söyleyen ebeveynlerin sözünü kesen "biliyoruuum"lar yerine, dinleyen gözlerle "hmm olabilir aslında"lar. Mutlu oldular, gördüm!
Sağlığımıza ve beraberliğimize, mutluluğumuza içiyoruz.

Her gün şu bilgisayarı- telefonu açtığımda haberleştiğim insan sayısını bile kestiremeyen ben, şu ara radyasyondan bile kaçmak isteğinde olup elimden geldiğince uzak dursam da iletişim aygıtlarından, önce ne zamandır göremediğim, duyamadığım değerlilerimden geliyor bir email, her bir harfi içten. Çook özlemişim. Kalabalıktan farketmemişim ne zamandır sadece, kendime şaşırdım.
Sonra şimdiki zaman değerlilerimden çok özlendiğime dair bir mesaj. öylesine değil, gerçekten öyle olduğu için. Gözlerim dolacaktı sevmekten..
Ardından başka bir telefon, halimizi hatrımızı paylaşmadan günümüzü sonlandıramadığımız canlarım...

Gülümseyerek uyuyacağız bu gece hepimiz, biliyorum. Arada kaybolanların verdiği burukluk bile bir tebessüm oluşturacak dudaklarımızda, üzerine inceden damlalar süzülse de.. Tüketmek hiç bi zaman güzel olmadı, olmamalı.

Bir sürü bir sürü şeyle çok mutlu olabilsek de biz; en çok barışıklıkla, samimiyetle mutlu oluyoruz, bugün de gördüm.


*Bugün çok mu duygusalım neyim? Seviyorum ulen hepinizi..
:)